7 yıllık Bekleyiş Hikayesi

7 yıllık Bekleyiş Hikayesi

Zaman.

Pek çok insan için hızlıca akıp geçen zaman, bazılarımız için ise akmak bilmeyen, sorularla boğuştuğumuz bir kelimeden ibaret oluyor. Arezou’nun hikayesinde olduğu gibi.

7 yıldır görüşemediği oğlu Najeeb’e* (12) Finlandiya Kızılhaçı, Türk Kızılay ve ilgili kuruluşların çabaları ve Avrupa Sivil ve İnsani Yardım (ECHO)'ın finansal destekleri sayesinde İstanbul’da kavuşan Arezou* (25), mücadelesinin sonuç vermesini “Sabretmeseydim, pes etseydim her şeyi kaybedebilirdim. Ben sabrettim. Şimdi ise dünyanın en mutlu kadınıyım” sözleriyle özetliyor.

Pakistan’da doğan Afganistan kökenli Arezou’nun hayatı zorluklarla geçmiş. Çok küçük yaşlarda İran’a geldikten sonra babası tarafından kendinden yaşça çok büyük bir erkekle evlendirilmiş, onun ailesi tarafından da şiddetin her türlüsünü yaşamış, doğan oğluna zarar geleceğinden korkması ile de Türkiye’ye gelmeye karar vermiş. Yunanistan’a geçme çabalarında yaşadıkları talihsizlikle Türkiye’ye geri dönmek zorunda kalan Arezou, elinde olmayan durumlardan ötürü 7 yıl önce çocuğundan ayrı düşmüş. Sabretmenin, pes etmemenin ne derece zor olduğunu belirtiyor: “Saatler günleri, günler ayları, aylar yılları kovaladı. Olabilecek en iyi hayatı kurup çocuğumu almayı umut ettim.” 

Serüveninde kendisi gibi, kendi umut yolculuğuna çıkan 35 kişiyle 3 ay hiç durmadan yürüyen Arezou, Türkiye’den 2,635 km uzaklıktaki Finlandiya’da kendisine yaşam kurmuş ve oğluna kavuşmak için çabalamış: “Finlandiya’da düzenimi kurunca ilk olarak devlet yetkililerine gittim, onlar da Finlandiya Kızılhaç’a yönlendirdiler. Finlandiya Kızılhaçı da Türk Kızılay ile iletişime geçti ve süreci yönettiler, ben ise umutla beklemeye devam ettim. Sonunda da İstanbul’dayım. Oğlumlayım”.

7 yıl: Bilinmezlik, Belirsizlik, Bekleyiş, 

“Geçen 7 yıl belirsizlik ve bekleyişti” diyor ve bu süre içerisinde bir annenin yaşayabileceği en büyük zorluğun ise “bilememek” olduğunu ekliyor: “Oğlumun nasıl olduğunu bilememek çok kötü. Ne yer, ne içer, bakım yerinde ona nasıl davranıyorlar gibi sorularla geçen yıllardı benimkisi. Ancak korktuğum gibi olmadı. Aksine, oğlum Finlandiya’ya gideceğimiz için bir miktar üzülüyor. Alıştığı ortamdan ayrılması, dil bilmediği bir yere gitmesi ona biraz zor gelecek; ancak her şeye rağmen birlikteyiz. Önemli olan bu. Bundan sonra üzüntüleri de mutlulukları da birlikte yaşayacağız, zorluklara birlikte göğüs gereceğiz. Finlandiya Kızılhaçı’na da Türk Kızılay’a da çok teşekkür ediyorum. Bana yeni hayat verdiler, beni ‘insan’ saydılar. Türkiye'den gitmeden önce oğlum Najeeb’in koruyucu ailesi** ile de yemek yedik. Onlar da hem seviniyorlar, hem de Najeeb’ten ayrılacakları için üzülüyorlar.”